With different asserted opinions regarding what the literature is, the most accepted opinion is that literature reflects society, people and lives and author is the representor of truths. One of the four basic approaches regarding how to interpret a literary work is to try to relate the literary work within its own society. According to the theorists who adopt this idea, a literary work is a mirror that reflects its own society. Princesse de Clèves was published in 1678. It can be said that the novel was written by depending upon the doctrines of 17 th classism literature movement. When the story of the novel is analyzed, it is necessary to take into consideration the historical period of change between 1789 French revolution and 16 th Renaissance and reform movements, and II. Henri ve Kral XIV. Louis periods. Eylül was published serially in Servet-i Fünun journal in 1900. When the story of the novel is analyzed, it will be an appropriate approach to take into consideration the historical period of change Turkish society witnessed during which began with the 2 nd Abdülhamit era, westernization movements and Tanzimat reform era peaking up to the 1923 proclamation of the Republic. The topic of Princesse de Clèves is liaison and the story is narrated in aristocratic place namely in a court. The topic of Eylül is also liaison; however, the story is narrated in the context of a family which has a city life. The characters of Princesse de Clèves represent aristocracy while the characters of Eylül represent folk namely public. It shouldn’t be forgotten that the era, when the novel was written, people who lived in İstanbul had a more tendency towards western life style and culture compared to people living in Anatolia. While Mme de Lafayette and Mehmet Rauf are trying to reflect the values of their societies in which they live, they are also in a position of analyze the emotions of individuals and scrutinize the state of minds of individuals. Both of the writers deal with the topic of liaison in terms of the accepted social values of their own societies and investigate the effects of aforementioned values on the individuals’ psychology. In both novels, the understanding of the superiority of virtue, loyalty and honor dominates and these values overtake all of the passions resulting from love affair.
Edebiyatın ne olduğu konusunda farklı görüşler öne sürülmeklebirlikte en yaygın kabul edilen görüş, edebiyatın toplumu, insanı veyaşamı yansıttığı, yazarın da bir gerçeğin sunucusu olduğu yönündedir.Bir edebiyat yapıtının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda ortayakonan dört temel yaklaşımdan bir tanesi, edebi yapıtı toplumla olanilişkisinden hareketle anlamlandırmaya çalışmaktadır. Bu yaklaşımıbenimseyen kuramcılara göre, edebi yapıt toplumu yansıtan bir aynadır.Princesse de Clèves 1678 yılında yayımlanmıştır. Romanın17.yüzyıl klasisizm edebiyat akımının kurallarına bağlı kalınarakyazıldığı söylenebilir. Romanın öyküsü çözümlenirken, 16. yüzyılRönesans ve Reform hareketleriyle 1789 Fransız Devrimi arasındakitarihi değişim süreci, II. Henri ve Kral XIV. Louis dönemlerini dikkatealmak gerekmektedir.Eylül, 1900 yılında Servet-i Fünun dergisinde tefrika halindeyayınlanmıştır. Romanı değerlendirirken Batılılaşma hareketleri veTanzimat ile başlayan 1923’ te Cumhuriyet’in ilanı ile uç noktaya ulaşanTürk toplumunun yaşadığı tarihi değişim sürecini ve II. Abdülhamitdönemini dikkate almak uygun bir yaklaşım olacaktır.Princesse de Clèves adlı romanın konusu yasak aşk ve olayaristokrat çevrede, sarayda geçmektedir. Eylül adlı romanın konusu dayasak aşktır. Ancak olay İstanbul’da kent yaşamı sürdüren bir aileortamında geçmektedir. Princesse de Clèves adlı romanın kahramanları aristokrasiyi, Eylül adlı romanın kahramanları halkı temsil etmektedirdenilebilir, bununla birlikte romanın yazıldığı dönem İstanbul’da yaşamsürdüren insanların, Anadolu’da yaşayan halka göre entelektüel açıdandaha batılı bir kültüre ve yaşam tarzına yakın olduklarını unutmamakgerekir.Mme de Lafayette ve Mehmet Rauf romanlarında bir yandanyaşadıkları toplumların değerlerini yansıtmaya çalışırken, diğer yandanda bireylerin duygularını ve ruhsal durumlarını çözümleme çabasıiçerisindeler. İkisi de yasak aşk konusunu toplumlarında kabul görendeğerler açısından ele almakta ve sözü edilen değerlerin bireylerinpsikolojileri üzerindeki etkilerini irdelemektedirler. Her iki romanda daerdem, sadakat ve namus gibi toplumsal değerleri üstün kılmaanlayışının hâkim olduğu ve bu değerlerin aşk duygusuna bağlı gelişentutkuların önüne geçtiği görülmektedir.