Human beings, by nature, have an inclination to believe. The most prominent area where this inclination manifests itself is in religious beliefs. Since the earliest periods of human history, people have attributed supernatural powers to the natural events they have witnessed and felt helpless against, believing that these powers were controlled by a higher authority. Based on this idea, human communities developed polytheistic belief systems and imagined a realm of gods as a family, indexing the functioning of the universe to the decisions and preferences of this family. This belief led to the idea that the destiny of humans and the public order, whether in masculine or feminine forms, are determined by divine authority. With the emergence of the first villages in Ancient Mesopotamia, the management of organized human communities and the provision of social order were achieved within the framework of belief systems. As belief systems became more institutionalized with the transformation of the first villages into cities, they included a religious bureaucracy, and dominated every aspect of life from social to political, spiritual, and economic. The Sumerian City States were a prime example of this. The Sumerians enriched their religious world with mythological narratives, successfully transferring their understanding of religion and the perception of god to the following periods by inventing writing and starting the record-keeping tradition. This transfer is the main reason why Sumerian traces are evident in the cultural accumulation of thousands of years of Ancient Mesopotamian geography. This study will explore the understanding of religion and the perception of god in Sumerian society, based on inferences made from cuneiform sources and information obtained from modern literature.
İnsan, yaratılışı gereği inanmaya meyilli bir canlıdır. Bu inanma eyleminin kendisini gösterdiği en önemli yer dinî inançlardır. İnsanlık tarihinin ilk dönemlerinden itibaren doğada gördüğü ve karşısında çaresiz hissettiği olaylara insanüstü bir güç atfeden insan, bu gücün üst bir otoritenin kontrolünde olduğunu düşünmüştür. Bu düşünceden hareketle çok tanrılı bir inanç sistemi oluşturan insan toplulukları, tanrılar âlemini bir aile olarak tahayyül ederek evrenin işleyişini bu ailenin karar ve tercihlerine endekslemiştir. Bu durum da insanın yazgısının ve kamusal düzenin ister eril ister dişil formlarda olsun tanrısal bir otoritenin belirlemiş olduğu düşüncesini ortaya çıkarmıştır. Eski Mezopotamya coğrafyasında ortaya çıkan ilk köylerle birlikte organize bir yaşama sahip olan insan topluluklarının yönetilmesi ve toplumsal düzenin sağlanması inanç sistemleri çerçevesinde gerçekleşmiştir. İlk köylerin kentlere dönüşmesiyle daha kurumsal bir hâl alan inanç sistemleri Sumer Kent Devletleri ile birlikte dinî bir bürokrasiye sahip olmuş ve sosyal hayattan siyasete, manevi dünyadan ekonomiye kadar yaşamın her alanına hükmeder hâle gelmiştir. Mitolojik anlatılarla dinî dünyalarını daha da hareketlendiren Sumerliler, sahip oldukları din anlayışı ve tanrı algısını yazıyı icat ederek kayıt tutma geleneğini başlatmalarıyla sonraki dönemlere aktarmayı başarmışlardır. Bu aktarım, Antik Mezopotamya coğrafyasının binlerce yıllık kültürel birikiminde Sumer izlerinin görülmesinin en temel gerekçesidir. Bu çalışmada, Sumer toplumunun din anlayışı ve tanrı algısı çivi yazılı kaynaklardan yapılan çıkarımlar ve modern literatürden elde edilen bilgilerden hareketle sorgulayıcı bir biçimde ele alınacaktır.