28.ULUSAL ERGONOMİ KONGRESİ, Eskişehir, Turkey, 14 - 16 October 2022, pp.59-60, (Summary Text)
elişen tüketici ve tıp teknolojileri sayesinde ‘yaşlı’ kategorisine dahil olan insanların sayısı artmaktadır. İnsanların 65 yaşından itibaren adım attıkları varsayılan bu evre kişinin en uzun sürmeye aday yaşam evresidir. Yaşlılığın sürdürülebilirliği;
sosyal ve kültürel bağlamda arz ettiği önemin yanı sıra ergonomi ve iç mimarlık alanlarında da geçerliliği ve değeri üst
düzeyde bulunan bir konudur. Yaşlılığın sürdürülebilirliği; fiziksel, bilişsel, sosyal, duygusal sağlık ve zindelikle doğrudan
ilişkilidir. Yaşlı kişinin bakıma ve yardıma asgari düzeyde ihtiyaç duyarak yaşayabilmesi, özerk olabilmesi, sevdiği kişilerle ve
ortamlarla çevrelenmesi bu anlamda olumlu durumlardır. Kişinin kendisini değerli, kontrol sahibi ve özerk hissedebilmesi için
ise kendisini ait hissettiği, alışkanlıklarını ve anılarını barındıran ‘ev’inde yaşamaya devam etmesi esastır. Yerinde ve aktif
bir şekilde yaş alan kişilerin daha sürdürülebilir bir yaşlılık geçirmeleri daha olasıdır. Yaşlı kişinin yerinde ve aktif bir şekilde
yaş alabilmesi için çeşitli ergonomik gerekliliklerin yerine getirilmesi gerekebilmektedir. Kişinin güvenliğinin, konforunun ve
yaşam kalitesinin artırılması; yorgunluğunun, stresinin veya yüzleşeceği engellerin azaltılması ergonomi biliminin konularıdır. Kullanıcıların aşina oldukları ortamlar olan evlerinde bu koşulların sağlanması da iç mimarlık mesleğinin uzmanlığına
dahildir. Bu çalışmada yaşlılığın sürdürülebilirliği amacıyla çeşitli ergonomik gereksinimlerin yerine getirilmesi konusunda iç
mimarlık mesleğinde ve eğitiminde yer alması gerektiği düşünülen bir model ortaya atılacaktır: Kişilerin aşinalığa ve aidiyet
duygusuna sahip oldukları evlerinde kalmalarıyla yaşlılığın sürdürülebilirliği arasında olumlu bir ilişki mevcuttur. Ancak bu
durum söz konusu evlerin yaşlı kullanıcıların istek ve ihtiyaçlarını karşılayacağını taahhüt etmemektedir. Yaşlı kullanıcıların
güncel sağlık ve zindelik durumlarına uygun iyileştirmeler yaşlılığın sürdürülebilirliği için mutlak gereksinimlerdir. Fakat bu
iyileştirmelerin, kullanıcının yaşlılık evresine adım atmasının ardından veya daha sonrasında gerçekleştirilmesi en doğru ve
verimli yaklaşım değildir. Bahsi geçen koşulda yaşlı kullanıcılar ne kadar süreyle kullanacaklarını bilmedikleri ve yalnızca
kendi ihtiyaçlarıyla ilişkili olan birtakım iç mekân yatırımlarını yapmak, bu yatırımları da faal olarak çalışmadıkları ve çalışan
bir kişi kadar gelir elde etmedikleri bir dönemde gerçekleştirmek durumundadırlar. Ayrıca yaşlılık evresi ‘yeni olana’ karşı
en kuvvetli direncin gösterildiği dönem olduğundan eve karşı halihazırda hissedilen aşinalık ve aidiyet de kaybolmakla
yüz yüzedir. Bu durumda ise daha sürdürülebilir ve uygulanabilir bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır. Mekân kullanıcılarının pek çok olumsuzlukla yüzleşme ihtimali bulunan yaşlılık evresindeyken değil; fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal
olarak zindeliğini koruyup ekonomik olarak belki de en çok imkâna sahip olduğu ‘orta yaş’ evresinde bu mekânsal yatırımı
gerçekleştirmesi daha doğru görünmektedir. Bu yaklaşımın mekân kullanıcıları için teşvik edilmesi, onların mevcuttaki ve
-özellikle- gelecekteki muhtemel istek ve ihtiyaçlarının doğru analiz edilmesi, kullanıcıların yaşlılık evresinde de ergonomik
olarak uygunluğunu koruyan dirençli tasarımların ortaya çıkarılması iç mimarların yetki ve sorumluluğundadır. “Evinde yaşa,
evinde yaş al” düşünce yapısının daha fazla ve yoğun bir şekilde çalışılarak gündemde tutulması ve geleceğin yaşlı kullanıcıları için dirençli tasarım eğitiminin iç mimarlık lisans eğitimine entegre edilmesi sayesinde gün geçtikçe toplumsal önemini
arttıran ‘yaşlılığın sürdürülebilirliği’ konusunda ileriye dönük oldukça büyük bir adım atılabilecektir.